Adın, İmkansız…

Uzağındayım karanlık zamanların. Yarınımın zamansız yollarındayım şimdi. Yumdum gözlerimi tüm girdaplara, acılarımı gözyaşlarımla süsledim hep. Sonrası yoktu kanayan yaralarımın. Yara bere içindeydi yüreğim. Belki unutabilseydim yüreğimin tam orta yerinde hüküm süren sancıların acısını. Dindirebilseydim içimde her anıma isyan eden o küçük adamın feryadını. Benim günahım neydi diyen pembesi solmuş masumluğumu susturabilseydim ya da avutabilseydim herkesten sakladığım o kırgın yanımı. Yokluğunun ayazında üşüyen ürkekliğimi ısıtabilseydim onun sıcaklığıyla. Kabullenebilseydim gidişini.

Her gece kendime aynı masalı anlatıp boğulmasaydım yanağımdan süzülen tuzlu sularda. Gücüm yetebilseydi çocukluğumu yeniden yaşamaya. O minik kalbimde yeşertebilseydim tüm umutlarımı. Yaşamayı sevebilseydim eskisi kadar. Gözleri dolu dolu bakmasaydım aynadaki yansımama. “Niye, neden, nasıl?” sorularıyla uğraşmasaydım bu denli ya da ölümün bu kadar acılısını seçmeseydi kaderim. Adım adım ölüme yürürken, erirken benliğim; dur diyebilseydim geçen zamana.

Yangınlara koşan yalın ayaklı yüreğim paramparça olmasaydı bu kadar. Şimdi neyi değiştirir gelecek yarınlar? Hangi yalan kandırmaya yeter acıdan hissizleşen bulanık sularımı? Dünyanın hangi yerine gitmek uzaklaştırır beni kendimden? Yeter mi gücünüz hafızamı silmeye. Unutmaya çalıştığım o korkunç zamanlarımda korku treni yolculuğuna çıkarken ben, kimin eli gider gittiğim yoldan beni döndürmeye?

Şimdi hangi şarkı, hangi şiir hangi çığlık benim acımı anlatabilir ki bu satırlarda? Susmak, konuşmaktan daha çok acıtsa bile artık daha da kanar mı kabuk tutmayan yaralarım? Daha fazla acır mı ki? Bundan fazlası var mıdır sanki…

Özlüyorum… Zamanla geçer diyenlere inat; zaman geçtikçe daha çok özleyip daha çok ağlıyorum. Gözyaşlarım vücudumdaki yaraları sızlatsa da bende aynı onlar gibi yapıyorum; umursamıyorum kendimi. Herkes, sevdiğim herkes; çarpıp gitti bana. Acıma acı katıp, Acımasızlıklarını törpülediler sürekli. Halbuki ben bir avuç sıcaklığa muhtaçtım sadece. Bir içten sarılmaya, bir yudum muhabbete muhtaçtım. Onun gülen gözlerine hasretimi geçirmese de, ağrımı hafifletir belki ümidiyle hem de. Sırılsıklamdın kederden. Hüzünden gölgelerimle yapayalnızdım. Yarını olmayan bir aydınlığın kara sevdalısıydım.

Bir resmi bile yoktu halbuki sensizliğin. Bana seni hatırlatacak zamanların gölgesi tek tesellimdi. Artık ne değişir ki? Bunca hayal kırıklığım hatırımda kalan suretini bile kan revan etmişti. Artık çok geçti. Artık imkansızdık ne yazık ki. Halbuki imkansız olmamalıydı ismi(n)…

Şimdi zaman bir bilinmezlik ve mevsim ayrılık ve maalesef adın imkansız…

Buna da bakabilirsiniz

Anıtkabir, Bir Yapının Hikayesi

Bilindiği üzere Atatürk’ün ölümünün ardından naaşı geçici olarak Ankara Etnografya Müzesi’nde bir mezar yerine defnedilmişti. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir