Bir koltukta ben, diğerinde kendim… Türk kahvemiz orta şekerli, ortam biraz gergin… Göz gözeyiz ayna misali. Sessiz izlemedeyiz. Beden dili, enteresan. Farklı birbirimizden. Ben, omzum ona doğru, bacak üstünde bacak; kendim, kollarım birbirine kenetli, dudaklar mühürlü… Hadi ama koyulaşsın muhabbet!..
Saklandığı yerden çıksın bilinçaltındaki koleksiyon. Kendimden medet umdum, sırlarımızı paylaşacaktık. Ben bacak değiştirirken sabırsızlıktan, kendim beni izliyor. Sözcükler kâğıda akarken kolaylıkla, dil inatçı konuşmuyor. Ben sormaya başlıyorum telaşla
– “Nedir senden çektiğim? Konuşsana!”
Kendim derin anılara gömülmüş gibi, boşluğu izliyor… Boşluk diyorum… Orada biri mi var? Elimi uzatıp arıyorum, kimsecikler yok… Kendimden başka! Onca kalabalık içinde, bunca yalnızlık niye? Kendime bakıyorum, gülümsüyor, ben varım ya, dercesine… Ama ben korkuyorum, diyorum yalnız olmaktan. “Etrafına bak!” diyor, “Onlar hepsi sen! Ne görüyorsun?” Ben birden anlıyorum. Benden başkası yok! Beğendiğim de ben, beğenmediğim de…
Kendim bir tuhaf bakıyor şimdi bana, sanki gitmeye hazırlanıyor da…
Daha yeni başlamıştı sohbetimiz diyorum, gitme… Şefkatle, sevgiyle dolu bir yansıma gönderiyor… Göz bebeğimden içeri dalıyor, derinlere yol alıyor…
Ben yine yalnız kaldım, kendim de ben oldum…
İçimi bir sıcaklık kaplıyor…