Ne zaman ve nasıl yattığımı bilmediğim buz gibi yatağımda, bir kızın sözleriyle gözlerimi açtım. Yine aynı şarkıyı söylüyordu. Ve yine kulağımda kulaklıklar uyumuş kalmışım. Sabah uyanıp, kendime geldiğimde ilk iş olarak o şarkıyı bulmalı diyerek hayallere bıraktım kendimi, ayaklarımın altından akıp giden. Biri bitene kadar, bir yenisi başlıyordu…
Kendime gelirim sabaha kadar. Kendime gelme işini de ertelemek istiyorum birkaç gün. Hayallerin görsel şölenine biraz da anlamlı şarkılar eklenince özellikle…
Belki sen farkında değilsin ama, ben bu hayal denizinin açıklarında dolaşan teknemi senin limanına bağlıyorum her gece, geliyorum yanına ama konuşmuyoruz hiç. Öylesine özlemişiz ki birbirimizi… Konuşmak ikinci plana kalıyor. Hatta üçüncü, dördüncü…
Biz birbirimizi seyrederken, müzik yükseliyor… Gökyüzü neredeyse görünmez oluyor havai fişeklerden. Gözlerimizi kısıyoruz parlaklığından. Işıklar yüzüne vuruyor… Bütün bunların birer hayal olduğu gelince aklıma, kendimi bir uçurumdan düşerken buluyorum. Ama bu hayale devam etmem gerek, diyerek çırpınıyorum. Gerçekten kurtuluyor, yanına dönüyorum… Tekrar havai fişeklerin patlamasını, yüzünü aydınlatmasını beklerken, yeniden başlıyor düşüş…
Odamda yalnız olduğumu hatırlıyorum tekrar… Kim olduğumu hatırlıyorum… Nerede olduğumu… Saate bakmak istiyorum ama doğrulamıyorum da bakmak için. Bunları yazmam gerektiği geliyor aklıma, gülüyorum…
Bu yarı uyanık zamanlarımda küçük notlar alırım bazen. Daha sonra tekrar okuyup, bazen de düzenleyip yazmak için… Yine sana çalışmışım akşam. Neler yaptığım belli değil. Şimdi tekrar dalıyorum uykuya. Gözlerimi ya yanında açarım ya da bir başka yerde… Umarım ilk şık doğru olur da, yanında uyanırım…